30 Nisan 2009 Perşembe

Ayna ayna...




Hepimiz kendi boy aynamıza bakıyoruz. Aynada gördüğümüz yüzü sorguluyoruz.



Yüzünden aynaya yansıyan sıkıntılarını,keşkelerini, öfkelerini farkediyoruz bir bir. Sorgumuz bir ömürlük. Görgü tanığımız lacileri çekmiş gece.



Çözemezsek aynadaki yüzü, kapanmazsa açtığımız sorgu yaraları... Nasıl farkedilir ki aynadaki başka yüzler ? Söyle!...

Güneş yanığı


Duvarlara yansımasın, hiç bir karanlık gecenin üzerime yapışan lekesi. Gölgeleri söğütlerin salınışı süslesin.


Ben güneşi alayım koynuma. Gece karanlığı yerine varsın olsun güneş yanıklarım. Gün doğumu ben olayım...

28 Nisan 2009 Salı

Ters Yüz


Kaçıncı düşünce sızısını susturmakla, azad etmek arası gelgitim.


Kaçıncı damlayla kaçak oldu hangi düş?


Yamalı umutlar kaç kez ters yüz edilir ki?...

Gizli özne


Dilimin esaretinden kurtulup, kağıda dökülmek için fısıldaşan kelimeler... Bir yürek dolusu...


Sevdiğim ezgiler dilimde ıslık,yolumda yoldaş.


Bazen gizli öznem, bazense tek eylemim sevmek...

16 Ocak 2009

27 Nisan 2009 Pazartesi

Körayak...



İçimdeki küçük kırmızı balığın öyküsünün peşine düştüm.

Şimdi körayaklarımla** bir yol türküsü dilimde, yürüyorum. Çıplak adımlar atıyorum, çırılçıplak ruhumla. Adımlarım bir düşe değiyor.
Körayaklarımla bir yol hikayesiyim şimdi...


23.02.2004 Eskişehir
** Tiyatro Anadolu- Kör Ayak oyunu( Yazan: Enis Yıldız)

İçimde karanfiller...


İçimdeki öyle bir özlem ki... Sol yanımın seslenişine özlem... Bir parçam eksik sanki. yarısı ısırılmış bir elma gibi, kararıyor bir yanım.


Yorgunum. Yorgunluğum asırların ötesinden gelen bir yük. İçimde bir yer parça parça. Dört yanı demir parmaklık kalbimin. Kelepçeli bir çocuk... Bakıyor yüzüme suskun.


Bir deniz tutsa ellerimden.Kırılsa kör olası kelepçe! Dipsiz kör zindan yıkılsa! Yıkılsa bir bir duvarlarım!... Yepyeni bir günü gösterse takvim yaprakları.


Sol yanım pır pır etse... İçimde karanfiller, kan kırmızı!


Bir rüya olmasa bu sefer, hiç uyanmasam!



26 Nisan 2002

Yaz Öykünü


Mısralara böl çocuk yüreğini!


Kafiyesiz acılardan,


bahar kokulu aşklara dek yaz.


Susuşların kelimelere dökülsün.


Noktasız cümleler kur.


Susuşların gibi uzun uzun.


Avuçlarında yürek dolusu virgüller...


Yaz çocuk!


Sonsuza uzayıp gitsin öykün...

22 Nisan 2009 Çarşamba

Lal...

Lal dilim,
uyandırıyor geceyi çığlıklarla.
İçimde bir yabancı
konuşuyor umarsızca.


Dışım dingin bir deniz.
Ruhumda gizli bir kıpırtı.
Vakti geldi;
elbet dalgalar vuracak kıyıya .


Mutluluğa beş kala
Hayatı yakaladım sıkıca!
Ruhum boylu boyunca yanıbaşımda .


Kavuştuğunda akreple yelkovan
mutluluğu beş geçe,
durdu zaman!


Yüreğimin atışı, inceden bir keman sesi
Gözlerim yeni umutlara meyilli.


Çözülsün yüreğimdeki lal!


Mutluluk...


Göçüp gitme hayatın kervanında


Bu kez, temelli kal!

İki Sevgili

Ne vakit
toprağın koynuna girse yağmur;
şehir aşk kokar.



Hasretle kucaklaşır iki sevgili.
Toprak, kana kana dindirir özlemini.
Yağmur, usul usul dokunur önce
toprağın ta yüreğine.


Sonra vuslatın coşkusuyla
Sarmalar sevdiğini.
Günün ilk ışıklarıyla
Uyanır yeniden aşk!


Sen...
Ne vakit düşsen içime sevdiğim;
aşk kokar şehrim,
evim,
yüreğim...



Toprağın yağmuruna kavuşması gibi,
İçime kana kana ‘seni’ çekerim.
Aşk olurum yeniden!
Toprağın yağmura aşkı gibi sonsuz...

GİT !...

Ruhumun bilmediğim derinliklerinde
kaypak duygular birikmiş.
Sanki kangren içimin bir yanı.
Arınmalıyım!


İçime düşürdüğün
ilk ses, ilk kelimen
kemirip duruyor zihnimi.
Unutmalıyım!


Kör kuyu gecelerde,
tek tek kara boyalar çalmalıyım cümlelerine.
Yazılmasın.
Okunmasın.
Söylenmesin.
Karıştımasın beni diye.


Gitmelisin!
Gelişin gibi gidişin de ansızın olmalı.


Hakkın yok,
sözlerini bana emanet etmeye.

İçime düştüler, artık benimler diyemem ki!
Dilime düşüremem ki!



Topla sözcüklerini.

Bakışlarını al bakışlarımdan.

Gülüşünün izi kalmasın gülümsememde.

Dilime düşürdüğün şarkılar
peşi sıra gelsin senle.


Hadi...


Dilinde şarkın,

yüreğinde sözlerin...

Düş bana geldiğin yola!

Yağmur kokulu çocuk



Bir deli rüzgar eser,
kulaklarımda sözcükler yankılanır.


Bir yamalı ezgi düşer dilime,
geçmiş zamanlardan kalma.
Çok kez çalınmış, söylenmiş
tanıdık bir ezgi.


Gözlerimde hep aynı çocuk ...
Biraz hüzün
Biraz kahkaha kokan.


Rüzgar yağmur kokar.
Bir sonbahar yağmuru...
Ne güzel yağmura boyanmak!
Islanmış teninde yağmur kokusu, ne güzel!


Ellerimi tutar aynı çocuk .
"Yağmur oluyorum bak!" deyip;
açar kollarını iki yana.


Sokağı kucaklar.

Damlalar gözlerine düşer.
Saçlarına, ellerine düşer.
Yüzünü okşar damlalar.


Işıl ışıl yüzüyle,
gözleri gökyüzünde...
Göğü kucaklar , yağmur kokan çocuk.


"Bak" der.

Gök oldum sonsuz mavi.
Gök oldum, ağladım.
Hüzün kokulu damlalar döktüm usulca.

Sonra şehir oldum
sarmaladı damlalar caddelerimi;
arındım!


Sonra güneş oldum!
Işıl ışıl koynunda bir gökkuşağı gizli.


Yedi renge boyadım bak yüreğimi.
Şimdi, yağmur kokar tenim.

Işıl ışıl koynumda bir gökkuşağı;

‘SEN’ oldum!



Bir deli rüzgar eser,
kulaklarımda sözcükler yankılanır.


Tazecik bir ezgi düşer dilime!
Düş tadında.
Daha hiç söylenmemiş
ve hiç çalınmamış bir ezgi!


Gözlerimde aynı çocuk...
Alacalı bir rüzgarın koynunda,
gökkuşağı yürekli…

Ebe Sobe

İrtifa kaybediyor ruhum
düşüyorum!


Özlüyorum!
Herşeyi...
En çok da kendimi...


Ankara...

Gri binalar...
Renksiz...
İnsanlar...
Yalnız...
Bu kentte firari tüm çocukluklar.


İçimdeki küçük kız
saklambaç oynuyor benimle.

Ne olur ufaklık, sobe!

Boşver havanın kararmasını.
Gel oynayalım aklındaki tüm oyunları


Ne olur ufaklık.
Gitme...

Sayıyorum bak;
Önüm arkam, sağım solum
Saklanmayan ebe sobe!!



Ahh...
Küçük kız...
Sobelesem seni.

Sıkıldım bu saklambaçtan

Hani,
“Elma dersem çık, armut dersem çıkma”
derlerdi.

“Elmaaaaa......”
Duymuyor musun sesimi?

Aşk...

Sözcükler
yetmeyecekler anlatmaya.

Nicedir bu kalp çarpıntısı.

Susuşlarım, bundandır sevgili.
Aşka dalıp susuşlarım...
Sana susayışlarım...

Bak,
yine yetmediler.

Gülüşümün adı!
Susuşumda ‘sen’ varsın!

Suretin yok sevdiğim.

Sen…

Aşksın!

Uçurtma

Aşar yolları yüreğim
uçurtma kanadında.
Görünce seni;
‘pıt’ diye düşüverir avuçlarına!


“Ben geldim” der sana!

Ben...

Yüreğin...


Bedelsiz tüm “seni seviyorum” ’lar,
senin için sevdiğim.
Yalnız
senin için!

Mavi...

Bir mum alevinde yakıp yüreğimi
boyadım ruhumu düşlere.

Ve yüreğim...

Bir martı şimdi!
Alabildiğine özgür
düş mavisi gökyüzünde.

Göğün mavisini
çekmişim üstüme;
bir ‘mavi’ düşlüyorum:

Bir mavi …
Bir mavi ki...

Birikmiş hüzünlerimi
Umuda boyamaya hevesli!

15 Nisan 2009 Çarşamba

Masal

Bol koşturmacalı saklambaç saatlerinde
daimi tentürdiyot acısı çocukluğum.

******


Kaç şafak tükettim?
Bilmem!
Susuyorum avazım çıktığı kadar.

Bir varmış bir yokmuş hayaller.
Evvel bir zaman içinde sıkışıp kalmışım.

Heybemde yamalı umutlarım
Ağzımda bir buruk tad hayat.

Kanatsa da bu yol seni,
Sen yine de inan çocuk !

Sancıyan bir gecenin sabahında
Güneş düşlerine doğacak
herşeye inat!




Kar...

Kar yağıyor anne
Şehir bembeyaz.

Anne...

Örter mi üstünü kar acıların?
Örter mi yalnızlığı?
Ne de çok özledim kokunu .
Bak yanımda
Sana cümleler biriktiren bir küçük kız.

Baksana
kar yağıyor anne!
Ellerim, gözlerim bembeyaz.

Yüreğime kar yağıyor anne.
Yalnızlığımın üzerine yağıyor kar.

Anne…

Kar yağıyor.

Üşüyorum.

Issızım.
Anne…

Benim.
Ben…
Küçük kızın.

Kül...

Yüreğim bir anka kuşu misali,
Küllerinden var eder kendini.
Bile bile yanacağını,
Koşulsuz düşüverir yangının kucağına.

Yanar.

Rüzgarla savrulur.
Küllerinin arasından süzülür yürek
Sol yanıma konuverir sessiz.

Susar.

Ta ki yeni bir yangını görünceye kadar.
Düşünce kor,
ilk atışı çınlar kulağımda,
seslenir yürek!

Suskunluğunu bozar.

Unutur kül olmanın acısını;
İnadına yanar!

Cümleler...

“Ağlamak”’lı cümleler kuruyorum.
Cümleler kuruyorum.
Öznesi ben,
sebebi sen!


Ezbere yaşıyorum hayatı.
Tüm yazdıklarımın anafikri
Yine sen!


Şimdi “sevmek” eylemli
bir cümle içinde
Yaşanıyor hayatım sana itafen!
Ahh...
Ah bir bilsen!

Ayırılığın Seyir Defteri

1.

Yüreğime hergün bir çizik daha atıyorum.
Sensizliğe maphus günlerimde kaçıncı şafak?


Bir takvim yaprağı daha düşüyor yere
ve firari bir damla gözlerimden.


Acılarımı
Aşkımı
Kendimi büyütüyorum
Sensizliğimde.





2.

Ayrılık makamında

yardan armağan bir ezgi tutturmuşum.



Kaçtıkça;
ona koşuyorum!


Nadasa bıraktım sol yanımı.
Yaktım bir ucunu yatağın.


Ellerimi yaktım.
Gözlerimde suretini yaktım alev alev
Türküler yaktım!


Bak görüyor musun?
Şehir ışıl ışıl!
Herkeslerden habersiz
şehri yaktım.



3.


Sözlerin yetmediği yerde başlıyordu aşk.
Söylenecek sözün kalmadığı yerde bitiyordu.

Bizim daha söylenecek sözümüz vardı;
sustuk!

Noktasız cümleler kuruyoruz şimdi,
yarım kalmış öykümüzden ötürü.

Salıncak

Tel örgülerin arasından
Yaşama uzatıyor elini


35 yaşına girmiş bir kız çocuğu.
Çocukluğunun paslı salıncağında kalmış düşleri.
Büyümeye mahkum edilmiş
Bir küçük kız.


35’ine inat birgün
bir hazan sabahı mesala,
koynunda çocuksu kahkahalar
sarılacak salıncaktaki paslı düşlerine!
Muzurca bağıracak o an yüreği
“Sobe hayat! Sobe!”
♣ Fotoğraf 2002 yılında Eskişehirde çekilmiştir.Bir yanını çocuk tutmayı başaran tüm kadınlara...

Susku

Onlar çocuktular.

Büyümekten korktular.
Düşlere sarmaladılar yüreklerini,
düş oldular...



Olmadık zamanlarda ,
Çocukluğumu anımsıyorum.

Tarifsiz bir neşeyle koşarken düşüşümü!

İşte yine kanıyor dizlerim.
Çocukluğumdan düştüm,
büyüyorum.

Olmadık zamanlarda
Olmadık mısralar dökülüyor avuçlarıma

Yalnızlığımın en dem yerinde
tükeniyor kalemim.
Kelimelerim kayıp.
Susuyor, susuyor, susuyorum!

Kanrevan...

Belki de iki bedende gizli
iki güzel düştük!


Her düşüşümüzde
bir düşün izi saklı.
Tüm tutunmalarımzda
ellerimiz kanrevan.



Şimdi şehir
yağmurla yıkanırken;
yeni bir güne uyanmak için


ben ve şehir


geceyle koyun koyuna
güneşe yol alıyoruz!



Bilsek de
kanrevan tutunmalardan geçecek yolumuz,


ben...


şehir...


yağmur ...


ölümüne tutunuyoruz!

HİCAZ

1.

Rüzgara savurdum
Ruhumun küllerini

Azad ettim ruhum seni
Kendimden.

Gir rüzgarın koynuna es!
Es ki;
Arınayım kendimden..


2.

Kendimden firar edişlerimle

geçiyor günlerim

Ben,
beni kaybettim.


Hükümsüzdür!



3.

Hadise yürekte yaşanıyor ve olay mahalini terkedemiyor insan!


♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥ ♥



Sokağa vurdum yalnızlığımı.

Yürüdüm sonunu bilmediğim bir yolda yürür gibi...


Neyi arıyorum?

Belki de kendimi.

Nerdeyim?

Bilmiyorum!...


İnfaz cümlemin başında öylece bekliyorum.

Faili meçhulde değilim üstelik.

Maktul failini bizzat tanıyor.

İlk defada değil üstelik;

aşk bunu her seferinde yapıyor...

Bayram

Güze inat ilkbahar ışıltısı taşıyan gözlerdedir bayram! Dost bildiklerinle yapılan geç vakitli bir öğlen üzeri kahvaltısıdır.


”Dost” diyebilmektir hala içtenlikle. Aynı türküyü mırıldanmaya başlamak, aynı yıldıza bağlı dilekler tutmak, aynı gözyaşı ve aynı kahkahanın rengine boyamaktır yüreğini.

Takvimlerin kırmızı puntolu yazılan günlerinde değildir!


Düşlerini toplayıp saklandığı yerden , yeniden bir güne başlayabildiğin gündür. Ne adı sıla olan şehirlerde, ne dört duvar evlerdedir bayram; yürektedir.

Bir avuç içine sığdırabiliyorsak çocuksu tatları ve sevdiklerimizi; işte o gün bayramdır!

İyi Bayramlar!

22 Haziran 2003 - Eskişehir

Bembeyaz...


Sokak lambası altında,
eşlik ettim dansına kar tanelerinin.


Şimdi ellerim,saçlarım


yüreğim bembeyaz.


Bir düş bıraktı avucuma kar tanesi;
kara öykünen düşüm bembeyaz...

** Lapa lapa düş yağdırdım içime. Gri başkent düş beyazı bir hevesle...


İs karası


Sisli bir Ankara akşamı...


Pencereyi açtığında yüzüne çarpan sert rüzgar... Ayaza kesmiş ihtimallerin şehri.


Aylardan Aralık. Bir aralık hüzün girmiş sol yanıma.
Kışın is karası olur evlerin duvarları der annem. İs karası olmuş içim; kıştan deyip geçiyorum!

11 Nisan 2009 Cumartesi

NİHAVENTHİCAZ AŞK...

♥ Sen hayalkırıklığının başkenti şehrimde adını bilmediğim sevdam. Sen,yanında yıllanmış baharları takın da üzerine gel; gel artık!



♥ Aşkı vuruyor akreple yelkovan.
Çeyrek kalasında değil ta içindeyim aşkın!



♥ Yılın ilk karı kucaklıyor sokakları. Bak, bir mevsime daha birlikte girdik yanyana. Bu mevsimde de içime sen yağıyorsun.



♥ Gözaydınlığımsın ey yar!



♥ Tüm bedelsiz “seni seviyorum” lar sana armağanımdır sevdiğim!



♥ Suyun hayaliyle susuz kalmak değil, kanmadan kana kana içmek istedim ben. Aşka sadık bir aşığım yalnızca, anla beni.



♥ Nedensiz bir şafak beklemekte yüreğim. Nasıl bir sancıdır bu heyhat! Sol yanımı acıtıyor hayat.



♥ Düşüşlerimin kurdelasız armağanları yaralarım... Kağıt kesiği yürek sızım.



♥ Hasretin kıymık sızısı sinemde.



♥ Gidiyorsun. Varsın olsun sevdiğim. Uzağıma düşmeyecek ki yüreğin. Sol yanımda attıkça bu kalp; adının geçtiği her cümleye “Seni seviyorum” ekleyeceğim.



♥ Bir soru işareti gibiyim. Sorulanın ağırlığı altında boynu bükük, kırılgan...



♥ Gecenin en sus pus anında içimde yüksek oktavlı bir çığlık.Ve ben ağzımı her açtığımda dökülen sadece alfabenin en sessiz harfleri.



♥ Çarşafa dolandı yüzün; kaçak sevişmelerinde özlemimin.



♥ Mahsur kaldı gülüşünde gülüşüm.



♥ Hadise yürekte yaşanıyor ve olay mahalini terkedemiyor insan!



♥ İnfaz cümlemin başında öylece bekliyorum.
Faili meçhul de değilim üstelik.
Maktul failini bizzat tanıyor.
İlk defa da değil üstelik; aşk bunu her seferinde yapıyor!



♥ "Ben giderken en çok seni götürdüm." der ya hani şair.Doğruymuş. Gittin. Ben kalmadı senden geriye. Yarım kalmış bir aşkın yadigarı ortaya saçılan ruhumun kırıntıları. Ve şimdi fotoğraflarda adım hep hüzün...



♥ Anka kuşuna öykünür her yürek, küllerinden doğar. Kül olmanın acısını unutur; inadına yanar.



♥ Ters yüz edilmeli şimdi tüm yamalı umutlar.



♥ Ahh yarenliğim... Vakitsiz ritmimi şaştım. Şimdi senin yüzünde mahsun bir efkar, benimse atışımda içli bir hicaz. Yine de inanırım be yarenliğim! Bir gün senin yüzünde menevişler, ben de notaların en cıvıl cıvılı olacak.





♥♥♥ Nihaventin coşkusundan, hicazın efkarına bir ömürlük melodi gibi yaşanacak NİHAVETHİCAZ AŞK!...

9 Nisan 2009 Perşembe

SEN...

İçimde “ hayalkırıklığımın başkenti ”
Bir ucu yanmış sevda mektupları
sarmış kaldırımları.

Hiç okunmamış ve hiç yaşanmamış sevdalar...


Ve başıboş sokaklarda, bir serseri mayın yüreğim.
Bir ucuna özlemimi bağladığım uçurtmam
gökyüzünde rüzgarla dans ediyor.

Cebimde yine yarım kalmış kelimeler.


Suskunluğun çığlıkları arasında,
Sözleri kayıp bir ezgi dudağımda,
Gidiyorum!


Ve ben
Nereye gitsem yanımda
Seni taşıyorum.

Sen,
adını bilmediğim sevdam!

Sen;
yıllanmış baharları takınıp da üzerine gelsen!

Sen...

Ahh..

Gelsen ...




HER DEM BERABERE!

Bir gölge oyunu hayat.
Bazen; sen çok gerisindesin yaşanmışların.
Bazen; gölgen senden ötede.


Ebemkuşağını yakalamaya çalışmak gibi çaresiz
imkansızlıklar kovalamacası bu!


Anlamsız bir duvar yazısı gibi gelirken baktığımız,
koca metinlerde aramaya dalmışken cevapları ,
Zamansız yarım kalıyor şarkımız.


Oysa, unutuyoruz.
Satır aralarında saklıdır hayat.
Ve yarım kalmış şarkılar
Hayatı yeniden yazar.



Bir oyun bu!

Ne yazı
Ne tura,


Kazanan yok
Her daim berabere!

2 Nisan 2009 Perşembe

MASALCI RÜZGAR...

* Onlar çocuktular, büyümekten korktular.
Düşlere sarmaladılar yüreklerini;
Düş oldular...


* Evvel bir zaman içinde... Ellerin; toprak kokusu. Gülüşün yedi renge boyar gökkubeyi. Bakışında tazecik umut ve bir tutam kahkaha; peşi sıra düştün masalcı bir rüzgarın ardına.


Devlerin puslu gri masalında, senin masalın gökkuşağı inadına. Gel zaman git zaman masal bu ya; bir varmış bir yokmuş... Gelgitlendi masalın; bir vardı(n) bir yok oldu(n).


Gözlerim ne zaman hüznün emanetçisi oldu diye kendine sorarsan; “İnsan büyüdükçe hayalleri küçülür mü?”dediğin an.


* Bir uçurtma kanadında alabildiğine özgürdük, alabildiğine çocuk.


* Bir varmış bir yokmuş hayaller. Evvel bir zamanın içinde sıkışıp kalmışım.


* Bol koşturmacalı saklambaç saatlerinde daimi tentürdiyot acısı çocukluğum.


* Sürgün yedim masalımdan, gerçeklik diyarına. Umutlarım kaçak ben körebe. Göçebe ruhum yolculuk nereye söyle?


* Kendime susayan yanlarıma yağıyor yağmur. Usul usul, ince ince. Damlalar susuzluğumu ve suskunluğumu alsın istiyorum. Kana kana “ben” olmak istiyorum.


* İçimdeki ihtiyarlar heyeti ile içimdeki bücür hararetle tartışmakta! ( Bir ömürlük didişme devam ediyor ... )


* Sen yine de inan çocuk; sancıyan bir gecenin sabahında güneş düşlerine doğacak herşeye inat!