24 Mart 2009 Salı

Uzun ince yol çizgileri...



(Yıllanmış gözleriyle süzer odasını. Derin bir ah çeker)



Ne ara kopup gitmiş bunca takvim yaprağı? Kaç göz açıp kapamada yanık tenli yazlar, akpak gelinlikli kışlar tüketmişim?...


(Doğrulup yerinden bastığı yeri incitmekten korkar gibi ürkek adımlarla pencerenin önüne yürür.)



Kaç gündoğumuna göz açtım? Kaç geceyi ağırladım sinemin baş köşesinde. Yıldızlı, yıldızsız...



(Pencere camındaki akisine bakar )



Yüzümde uzun ince yol çizgileri... Anılarımın sözsüz öyküleri...En coşkulu gülüşlerimin,en içli ağlayışlarımın, apansız şaşkınlıkların, keskin öfkelerin nakışları...



Zaman akreple yelkovan yarışıydı azizim. Zaman saat tıkırtısıydı. Ne vakit dipsiz bir kuyuya döndü? O dipsiz kuyu, ben yuvarlanan çakıl taşı.





Başını kaldırıp karşı duvara bakar.Usulca yürüyerek gelir duvarın önüne. Kendinden nakışlı ellerini gezindirir önce duvarda.Sanki dokunuşuyla o hale gelmiş gibi gelir duvar.Her bir çatlağı yaz sıcağında dudakları çatlamış kavruk tenli bir yumurcağı sever gibi okşar.

Nice sonra asılı duran anahtarı alır eline.Dolaptan özenle çıkardığı sandığının kilidini kavrar sıkıca.Ve uzun soluklu bir hasret sonrası kavuşan iki sevgili gibi buluşturur anahtarla kilidi.

Açılır sandık. Hazinesine daldırır ellerini. Bir mavi misket çıkarır elleri. Sonra o uzun ince yol çizgilerinin vesikalı tanıkları fotoğrafları...

Gözleri ışıl ışıl kucaklaşır ömrüyle!
Kuyusundan firar etmiş çakıltaşı; yakalar pusuda bekleyen akreple yelkovanı.

Paslı anahtarın sırtındaki koca bir ömrün yükü, mıh gibi asılı durduğu yerden çıkar. Gezinir odanın her köşesinde ve yüreğinde. Tazelenir sanki; kendi de hanesi de.


Derin bir oh çeker bu sefer.

Daha fırça eli değmemiş tertemiz tual gibi elleri, gezinir yeni boyalı duvarının üzerinde...



14 Mart 2009 Cumartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder