4 Kasım 2010 Perşembe

AŞK HARBİ


Yaralıydım onunla karşılaştığımda.

Şaşkın,ürkek ve fazlaca incitilmiş
Guliver'iydim devler ülkesinin.
Uzun süredir sürgün ettiğim
küçük kızın pilili eteklerine tutunmuş yürüyordum.

Öyle derinlere gömmüştüm ki onca zaman acılarımı
içimdeki ummanın coşkun sularında boğuluyordum.

Kangren olmuş yaralarımın sızısıydı kalp atışım.
Ta ki sol yanımda isminin usulcacık fısıldayışını duyana dek…
 
Yaralıydı onunla karşılaştığımda.

İçinde sus pus olmuş küskün bir şairle yaşıyordu.
Her günü daha önce yazılanları yırtmakla başlayan
ve yeni bir güne kavuşamayan bir şair.

Mısraları yüreğini kavuran,şiiri yaratan aşka;
aşkı yaratan şiire küs bir şair.

Asmıştı şair;son dizesinde kalbini!
Öyle sanıyordu…
 
İki küskündük.
Yasaklı kelimemizdi aşk! Adımız AŞK olana kadar.
Yüreğimize konmuş Anka kuşu  çırptı kanatlarını!
 
Şimdi gökyüzünde salınma zamanı.
Şimdi siyahi gecenin kara çarşafından sıyrılıp
ebem kuşağına boyamalı dünyayı.
Şimdi yüreğimiz;sarınıp aşktan zırhını
harp etmeli kangren acılarla.
 
Yürekle beynin asırlık harbinde
zafer marşı sinende çalıyor bak!
Ne de olsa en usta devrimcidir   AŞK…
 
 
24 Eylül 2010 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder